'Aşk Denizi'nden geçmişler ilk önce. Sonra 'Ayrılık Vadisi'nden uçmuşlar. 'Hırs Ovası'nı aştıklarında kanat çırpışlarıyla, 'Kıskançlık Gölü'nü bulmuşlar tam karşılarında.
Kimi kuşlar 'Aşk Denizi'ne dalmış, kimisi 'Ayrılık Vadisi'nde kopmuş sürüden. Kimi 'Hırs Ovası'nda vazgeçmiş uçamaktan, kimi düşmüş 'Kıskançlık Gölü'nün derinliklerine...
'Tarana tarana lilin gufayi, evimize, köyümüze cici cici ya na tafya, ya na tafya'
İlk duyduğum masalın tekerlemesiydi bu. Hain kurdun, ana-ata sözü dinlemeyen kuzularından pek çoğunu yeme masalı.
Hani kimini parçaladığı, kimini ortadan ikiye ayırdığı, kimini bir lokmada midesine indirdiği, kimini elinden kaçırdığı kuzu ve kardeşlerinin kurtla olan hazin hikayesi..
Bir ders çıkarsın çocuklarımız diye anlattık bu masalı yıllarca. Bir ders çıkarmıştık çocukluk zamanlarımızda.
Şimdi de bir 'Efsane' anlatacağım size.. Masallarda bahsi geçen, her dilde, birçok dinde aynı hikaye ile farklı anlamlandırılan, farklı adlar alan kollektif(anonim) bir öğe..
Zümrüd-ü Anka, yani Cennet Kuşu..
Simurg Farsça ismi. Kuşların hükümdarı Simurg'un, Sênmurw(Pehlevi) ve Sîna-Mrû(Pâzand) ve Kaknüs diğer isimlerindendir. Batıda ise Phoenix adı ile bilinen bu kuş zaman zaman sadece Anka kuşu olarak anılır, Zümrüdü Anka. Türk mitolojisinde ise karşılığı 'Tuğrul Kuşu' dur. Türk edebiyatında 'Hüma Kuşu' veya 'Umay Kuşu' olarak da kullanılmıştır.
Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olması sureti ile ölmesi, ardından kendi küllerinden yeniden dirilerek hayata dönmesi imiş.
Her türlü şeytani şeyi tedavi eden, düzelten Haoma (Homâ) bitkisinin yakınlarında ki Gaokerena yani Yaşam Ağacına (İslami gelenekte, kökleri göğün yedinci ve son katındaki Sidre'den çıkan Tuba-huzur ve mutluluk ağacı) tüner, Bilgi Ağacının dallarında ki yuvasında yaşarmış.
İran efsanesine göre Simurg(Anka), o kadar yaşlıdır ki, dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca o kadar çok şey öğrenmiş, o kadar çok şey görmüş ki bütün asırların bilgisine sahip olmuş.
Anka, uçmak istediğinde hızla kanatlarını çırpar, bilgi ağacının yapraklarını titretir, her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurmuş. Bu tohumlar dünyanın dört bir yanına dağılır, gelmiş geçmiş bütün bitki çeşitlerinin kök salmasını sağlar, bu bitkiler de insanoğlunun varolan tüm hastalıklarını tedavi edermiş. Anka'nın tüylerinin bakır renginde olduğu söylense de; bazen kırmızı, bazen mor, bazen sarı ve mavi. Kimine göre de beyaz. Gözyaşlarının şifasına ek, kanatlarının dokunuşu ile de bütün hastalıkları ve yaraları tedavi edeceğine inanılan bir kuşmuş.
Anka kuşu, ölümün kendisine yaklaştığını hissettiği an, kendisine kuru ağaç dallarından bir yuva inşa edermiş. Bu yuvayı sırrı bilinmeyen bir zamk ile sıvar, ipek böceğinin kozası misali kendini bu yuvaya hapsedermiş. Daha sonra bu yuvanın içinde, güneş ışıklarının kuru dalları tutuşturarak yakmasını bekler, yanarak da ölürmüş.
Efsaneye göre Anka; küllerinden yeniden doğar, yavru Anka kuşu olarak tekrar yüzyıllarca yaşarmış.. Bu yüzden Hıristiyanlık dahil birçok dinde 'yeniden varoluş, diriliş' sembolü olarak benimsenmiştir. Taoizm'de ise ölümsüzlüğün, ruhsal aydınlanma ve reenkarnasyonun simgesidir. İslamiyetten sonra Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında 'kendine yetme, kanâat ve iyilikseverliğin' güçlü fantastik simgesidir.
Mevlana der ki,
" altındaki hazineyi keşfetmek için yık evini,
ve yeniden inşa et onunla... "
simyasal süreçte ise önce element öğelerine parçalanır ve sonra artıklarından arındırılarak yeniden birleştirilir.
insanın kendi iç süreci de bununla paralellikler taşır. Önce ezberi bozmak ve bilginin ateşiyle tıpkı ateşte saflaşan altın gibi yalınlaşmak gerekir. Yeniden o ateşin içinden doğansa, şüphesiz daha fazla varlık olma vasfına erişendir.
Tıpkı kendi küllerinden doğan phoenix gibi...(netten alıntı)
Kuşlar; Anka'ya(Simurg) inanır ve onun kendilerini her türlü sıkıntıdan kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her ters giden işten sonra Anka'yı beklerlermiş düzeltsin diye. Ne çare ki, Anka ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün, uzak bir ülkede, bir kuş sürüsü Anka'nın kanadından parlak bir tüy bulmuş. Onun varlığını anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanıp, hep birlikte Anka'nın (Simurg) huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Zümrüdü Anka'nın(Simurg) yuvası; etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için 7 iklim uçmak, 7 diyar geçmek, 7 dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. En zoru hepsi birbirinden çetin yedi vadi.
İstek, Aşk, Marifet, İstisna, Tevhid, Hayret ve Yokluk Vadileri...
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer vaz geçmişler aramaktan, bulmaktan, kanat çırpmaktan.. Yorulanlar olmuş, düşenler, şaşanlar..
'Aşk Denizi'nden geçmişler ilk önce. Sonra 'Ayrılık Vadisi'nden uçmuşlar. 'Hırs Ovası'nı aştıklarında kanat çırpışlarıyla, 'Kıskançlık Gölü'nü bulmuşlar tam karşılarında.
Kimi kuşlar 'Aşk Denizi'ne dalmış, kimisi 'Ayrılık Vadisi'nde kopmuş sürüden. Kimi 'Hırs Ovası'nda vazgeçmiş uçamaktan, kimi dalmış 'Kıskançlık Gölü'nün derinliklerine...
Önce; Bülbül geri dönmüş. Güle olan 'Aşk'ını hatırlayıp.
Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş yıpranır diye (oysa tüyleri yüzünden insanoğlu kafese kapatmış onu).
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş; yıkıntılarını özlemiş.
Balıkçıl kuşu; bataklığını...
..................
Kimi 7 ülke geçememiş, kimi 7 iklimi görememiş. Kimisi de 7 Vadi den ilk beşinde telef olmuş, marifetleri sadece burayı bulmuş.. Her ardında bıraktıkları vadi üzerinden uçtukça sayıları azalmış.
Altıncı vadi 'hayret-şaşkınlık' ve sonuncu olan yedinci vadi 'yok oluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş.
Kaf Dağının eteklerine vardıklarında geriye 'otuz kuş' kalmış..
Sonunda sırrı, sözcüklerden anlamışlar: Farsça da 'si' otuz demekmiş.. 'murg' ise kuş.
'Simurg / Otuz Kuş'..
Anka'nın (Simurg'un) yuvasını bulunca öğrenmişler ki; onların hepsi birer Anka'ymış(Simurg).
Aradıkları 'Sultan Kuş' kendileriymiş. Onlar ''Otuz Kuş-Simurg''muş..
Ve gerçek yolculuk da kendini bulmak için yapılan yolculukmuş..
"Her ne istiyorsan kendinde ara.
Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde hazinen var, o hazineyi ara.
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; O'nu senden dışarıda değil
Kendi nefsinde ara!"
Mevlana
'' O'nu Hıristiyanların haçında bulmaya çalıştım, ama orada değildi.
Hintlilerin mabedine, eski Pagodalara (Budist tapınağı) gittim hiçbirinde en ufak izine rastlayamadım.
Dağları, vadileri gezdim, ne doruklarda ne de derinde bulabildim O'nu!.
Mekke'ye, Kâbe'ye gittim; orada da değildi.
Âlimlere, filozoflara sordum; idraklerin ötesindeydi.
Derken, kalbimin içine baktım; Orada öylece durmaktaydı..
O! bulunabilecek başka hiç bir yerde değildi..
Hz.Mevlana..
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, Zümrüdü Anka kendini yakmadan, küçük bey marifet vadisindeki devi yere yıkmadan, ben babamın beşiğini sallarken...
Masallardan bir ders çıkardık, bir ders çıkarılsın diye anlatıp anlatıp kendi bebelerimizin beşiklerini salladık.
Efsaneleri dillendirdik, gönlümüzü şenlendirdik..
İsteklerimizi, hayallerimizi aşk ile bezedik. Marifet ovalarını geçtik. İstisnai yerler edindik. Her zaman tevhid ile başladık işe, hayret ettik kendi gücümüze. Yokluğu yendik, Kaf Dağının eteklerinde dinlendik.
Sabrettik, emek verdik, ortak geleceğimizi şekillendirdik.
Zirve'ye kaldı üç beş adım.
Üç beş kanat çırpışı tamamladık mı,
Önümüzdeki yılları da aştık mı,
Oturacağız Dünya Kaf'ının müntehasına (ulaşılması zor, zahmetli ama sonu güzel zirve)...
Kurmak ve yaşatmak asırlar sürdü,
Yıkmak birkaç yıl..
Küllerinden yeniden doğdu,
Zümrüd-ü Anka Ülkem..
Şimdi 30 kuş olma zamanı,
Yanmama, yok olmama, yeniden doğmama,
Bilakis ilel ebet Kaf Dağında yaşama zamanı.
Hepimiz birer 30 kuş olmazsak,
Her vadide birimizi koparırlarsa şayet,
Kim geçer yedinci 'yok oluş vadisi' semalarını,
Kim görür 'Kaf'ın eteklerini..
Şaşkınlığı üstümüzden atalım,
Kanatlarımıza birlik, dirlik, güzellik, istek ve marifet aşılayalım..
30 kuş olalım,
Dünya zirvesine kök salalım..
Nice 2023'ler, 3023'ler, 4023'ler, ....ler, ler, leri..
Hep birlikte kucaklayalım...
Bin yıllarca çok yaşa Cennet Vatanım..
Nereden aldım lafı, nerelere dolandırdım, nereleri dolaştırdım.
İstediğiniz konuda, istediğiniz dersi çıkarın.
İsteğiniz yok ise ders çıkarmak için, hoşça vakit harcayın..
Dedim ya; sabreden herkes kendi Anka kuşunu yaratır:
Mevlana'mın dediği gibi 'Neyi arıyorsan sen; O'sundur'.
Her emeğiniz güzel karşılıklar bulsun.
Hanelerimiz, Ülkemiz, yarınlarımız dirlik, birlik, bereket ve afiyetle taçlansın..
Ben Kaf dağını bulmaya, 6 kitap ovası aşmaya gidiyorum..
Vakit buldukça, zihnim okumaktan yoruldukça, kendimi istisna ovasına kondurayım,
Siz dostlarımı okuyarak ruhumu doldurayım:)
Unutulan Anka Kuşu/ Türü: Şiir/ Yazan Dripta Roy |
Not: Bu Efsanenin değişik şekilleri de var, ya okuyun internetten dostlar, ya da bekleyin sınıfımı geçince uzun yaz akşamlarında anlatırım ben size:))))
Not2: Bu kuş hakkında yaygın inanış reenkarnasyon kuşu olmasına karşın, tüm İslam ve Türk edebiyatında 'iyilik, güzellik, güç, yardım severlik, aşk'a ulaştırma aracı vs. gibi güzel anlamları var. Yoksa ben Elhamdülillah tevhid ederim ki, tanrı bile demem, Allah'ım ya da yaradanım derim. O'nun bir olduğuna, doğmadığına, yaradılmadığına, ölmeyeceğine, tüm alemlerin canlı cansız, görünen görünmeyen her şeyin rab'bi olduğuna yürekten inanıyorum. Ne kimsenin inancına karışırım, ne kimsenin kelimelerine, ibadet şekillerine..
Yanlış bir anlam ve propaganda yapıyorum sanılmasın diye açıklamak istedim.
Efsanenin, bu versiyonu ve diğer pek çok versiyonu birbirinden güzel dersler çıkarılabilir diye anlattım..
No comments:
Post a Comment